Tuesday, October 2, 2007

freeeedoooooooooooooom!

sonunda özgürüm. sinavlar bitti. rahatladim.

braveheart'in sonundaki bir william wallace misali özzgüüüürlüüüüüüüükk! diye bagirmak, mümkünse bögürmek istiyorum.

önümdeki 6 günü kitap okuyarak, film izleyerek ve dinlenerek gecirmeyi planliyorum.

sonrasinda bavul toplamak, son hazirliklar ve kismetse ucus.

ondan sonrasiysa bana kalsin.

---

Arch Enemy'nin yeni albümü Rise Of The Tyrant cikti. Cok da iyi cikti serefsiz.

Müzik zevkimi, daha dogrusu ufkumu genisletme cabalarim da sürüyor bu arada.

Post Rock akimiyla ilgileniyorum bu aralar. Mogwai, Explosions In The Sky, Pelican, Mono favori gruplar arasinda. Bir de CSS var, Onur'un aklima taktigi bir takinti. Rock filan degil, bildigin elektronik yapiyorlar. Ama iyi yapiyorlar ve sasirtici bir sekilde bagimlilik da yapiyorlar. Cansei de Ser Sexy isimlerinin acilimi. Brezilya'dan bir güzellik. Ara sira da olsa dinlemeye muktedir olmali bunlari. Klipleri de cabasi :

CSS - Let's make love and listen to death from above

CSS - Alala

Friday, September 28, 2007

dt + symphony x

Son albümleri Paradise Lost ile simdiye kadarki en iyi albümlerini cikaran Symphony X, Dream Theater'in öngrubu olarak Avrupa turnesine katiliyor.

Bu turnenin Frankfurt ayagi, benim Türkiye'ye gittigimin aksamina denk geliyor, yani 8 ekim. Tam sinavlar bitmisken, okul da daha baslamamis olacakken bu reasonably priced konseri kacirmamin tek tesellisi ailemle birlikte olacak olmam.

Damn!

Tuesday, September 25, 2007

türkiye

Türkiye'ye gidecegim insallah 12 gün sonra. Bu aralar cok mesgul oldugum icin midir nedir, pek heyecan yapmadim bu sefer. Normalde hep 1 ay öncesinden gün saymaya baslardim. Simdi daha hala bir sinavim var girmem gereken. O kadar zor bir sinav degil ama calismam lazim iste. O sinavdan sonra bitiyor sonunda iskence, haftasonu da istanbul'a ucuyorum. 6 ay olmus lan, gecen gidisimden bu yana. Zaman cok cabuk geciyor hakikaten.

Gitmeden önce yapmam gereken isler var her zamanki gibi. Onlari halletmem gerek daha.

Bu sefer laptop'u götürmeyecegim yanimda, nete filan girmeyecegim mümkün oldugunca, olabildigince cok gezecegim, cok arkadasimla görüsecegim. Tatile gidecegim, ki hak ettigime inaniyorum, belki bir road trip yapacagim. Sinemaya, tiyatroya, oraya-buraya, belki bienale gidecegim, Almanya'da hakkiyla yapamadigim seyleri yapacagim.

Hadi bakalim.

Flags of Our Fathers

Flags of Our Fathers, Clint Eastwood'un son iki filminden biri. Digeriyse bu blogda daha önce bahsettigim Letters From Iwo Jima. Iki film ayni tarihte, ayni mekanda geciyor. Ikisi de Ikinci Dünya Savasi'nin son günlerinde, Japonya'nin Iwo Jima adasinda geciyor. Biri Amerikali bir grup askerin hikayelerini anlatiyor, digeri de Japon askerlerden bir grubun hikayelerini.

Clint Eastwood'a "Film Akademisi'ne yag cekiyor, onlarin begenecegi tipten filmler yapip duruyor, oscar ödülü almak icin film ceviriyor" deniyor. Dogru olabilir, Million Dollar Baby "oscar alayim" diye cekilmis de olabilir. Ama yigidi öldürüp hakkini vermek lazim, Flags.. ve Letters.., savasin insani olmayan yönünü, farkli hikayelerden yola cikarak cok iyi anlatiyor. Herhangi bir savas/aksiyon filmi degil ikisi de. Yani patlasin bombalar, kopsun kollar, bacaklar, kahraman amerikan askeri milleti son teknoloji silahiyla parcalasin, beynini eline versin, biz de izleyip siddet icgüdümüzü tetikleyelim diye film izleyenlerin hosuna gitmeyecek filmler.

Ama, savasin neden "kötü" oldugunu, insanlarin hayatlarini nasil etkiledigini; savasi siyasilerin nasil kullandigini, kendi cikarlari icin askerlere neler yaptirabildiklerini; kendisinin melek; karsidakinin, digerinin öcü/seytan oldugunu "insan" faktörünü hep önde tutarak cok güzel aktariyor.

Ikisini cok fazla bir ara vermeden izlemek lazim, öyle daha etkili olacagi kanisindayim.

Friday, September 21, 2007

filmekimi

Bu seneki Filmekimi'nin programi belli olmus, biletler de 6 ekim'de satisa cikiyormus yine biletix üzerinden.

Izlemeyi istedigim filmler sunlar :

- Persepolis IMDb
- Irina Palm IMDb
- 4 Ay, 3 Hafta ve 2 Gün IMDb
- Paris'te 2 Gün IMDb
- Kelebek ve Dalgic Giysisi IMDb
- Nefes IMDb
- Kirmizi Balonun Yolculugu IMDb
- Paranoid Park IMDb
- Abim Evin Tek Cocugu IMDb

Umarim hepsine gidebilirim.

oha

amazon.de'de usb hub ararken sunu buldum, oha filan oldum. (bu arada, hala böyle konusan insan evladi kaldi mi türkiye'de?)

Google aramamizin sonucunda "assmann" icin yaklasik 2200000 sonuc buldu. Ilk bes sonuctan dördü ciddi firmalara ait. Yalniz sormak istiyorum, kim Amerika'da "Assmann" diye firma kurar? Belli bir firma türü icin böyle bir isim uygun olabilir ama bir elektronik parca üreticisi icin niye konsun? Diyelim ki bu firmayi kuran adamin anneannesi zamaninda Almanya'dan kacip Amerika'ya yerlesenlerden olsun, ismini niye Assmann olarak birakmis ki? Ilkokulda arkadaslari her gün dalga gecmemisler mi? vs, vs..

Iste bu ve bunun gibi sorulardir beni geceleri uyutmayan.

Wednesday, September 19, 2007

futbol

zamaninda uludagsözlük.com'a su yaziyi yazmisim.

" öncelikle bir spor türü. ama bundan daha fazlasi var futbolda.

Futbol bir sektör olmus, finansal yönü cok büyük. Kitleleri arkasindan sürüklemis, sürüklemeye devam ediyor, su siralar oynanan dünya kupasi bunun en iyi örnegi. Milyonlarca, belki milyardan fazla insan takip ediyor bu etkinligi.

22 adam, 2 kale ve sadece 1 top. Ben acikcasi, ne futbol oynayabilirim, ne de izlemesinden zevk alirim. Tartismasini hic sevmem, kim kazanmis, kim gol atmis, kim sampiyon olmus hic umrumda da degildir.

Günümüzde, Türkiye'den bahsediyorum, futbolu sadece bir oyun olarak gören insan az.

Devlet eliyle üzerinden bahis ve sans oyunlari oynaniyor, olan milletin parasina oluyor. Eger aranizda kazanci kaybindan cok olan iddaaci varsa elinden öper, basima koyarim. Ama tahmin etmiyorum. Normalde 18 yas siniri olan bu bahis oyunlarini 10 yasindaki cocuk dahi oynuyor, oynatiliyor veya. Kimsenin taktigi yok yas sinirini. Lise ve ortaokul cagindaki cocuk, futboldan baskasinin kaybettigi parayi kazanmanin derdine düsüyor, okulda kupon dolduruyor. Bayiler alacaklari komisyonu düsünüyorlar sadece, devletin umrunda degil kimden geldigi bahsin vergisinin. 18 yasindan büyükler icin de büyük bir bagimlilik oluyor, internetten ve iddaa üzerinden oynanan bahislerin toplam hacmini bilmiyorum, ama o bahislerde kaybettikleri parayla cocuguna yaz icin bisiklet alabilecek ya da esine belki kücük de olsa bir hediye, hatta en azindan disarida bir yemek alabilecek adamlar var. Bir kac milyonda bir ihtimal büyük bir para kazanmak bu isten. Kaybetmekse cok kolay, her gün kim bilir kac kisi kaybediyor.

Transfer diye bir sey var bir de. O kadar büyük paralar dönüyor ki, sadece vergileriyle kücük bir ülke kalkinir. Takimlar oyuncularini degistiriyor, disaridan oyuncu satin aliyorlar, cogu zaman vergiden kaciriyorlar. Devleti zarara ugratiyorlar dolayli olarak. Devletin parasi da milletin oldugu icin, yine milleti kaziklamis oluyorlar. Ama futbolcular, altlarinda Ferrari ile BMW'nin son modelleriyle geziyor, pahali gece kulüplerinde bir gecede milyarlarca TL yiyorlar. Futbol kulüpleri de kazaniyor bu transferlerden, yöneticiler ve onlarin yagcilari-yaverleri isin kaymagini yiyor. Katlar, yatlar aliniyor, yurtdisindan bir teknik direktör ya da baska birisi geliyor, bogazdaki en güzel yalida oturuyor, cocugunu bizim ülkemizin en iyi okuluna gönderiyor.

Medya da cok büyük rol oynuyor bu sektörde. Sadece futbol icerikli yerel ve ulusal bir sürü gazete vs. var. Spor haberlerinin yüzde 90'i futbolla ilgili. Spor denince akla ilk futbol geliyor. Büyük medya patronlari da futbol yöneticileriyle yakin iliskiler icerisinde. Hepsi pastadan payini aliyor. Suni gündem olusturmakta futbol birinci kaynak, her zaman ise yariyor. Dünyanin en önemli meseleleri dahi futbol haberlerinin gölgesinde kalabiliyor bir zaman sonra. Küresel isinma, Amerika, Cin ve Hindistan'in büyümesi, ekonomik durumumuz ve bunun gibi bir sürü baska dert varken, Fenerbahce-Galatasaray derbisi haftalarca gündemi isgal edebiliyor.

Sonucta olan sade vatandasa oluyor. Insanlar birbirine düsman oluyor alt tarafi bir mac icin, birbirlerini bicakliyor, dogruyorlar, hatta vuruyorlar. Vatandasin en cok konustugu konu futbol. Bilmem kac yil önceki mac, kupa vs. hala konusulmaya devam ediyor. Insanlar bu tip seyler yüzünden, takimina destek vermeyi unutup rakibini sanki ingiliz ajaniymis gibi görüyor, öyle davraniyor kendi kanindan insanina. Fanatizm tirmaniyor, insanlar derbi zamani disari cikmaya korkar oluyor, sevincini dahi silahla kutlayan magandalar yüzünden. Bazilari o kadar fanatik olmus ki, sagligini kaybediyor futbol yüzünden. Mac izlerken kalbi tekliyor. Ruh ve akil sagliginin bozulmasinda belki bir etken de takiminin sampiyonlugu kaybetmesi.

Belki biraz abarttim, sonucta isin bilimsel bir arastirmasini yapmadim. Ama genel hatlariyla bunlar dogru. Balinalar her zaman oldugu gibi büyümeye devam ediyorlar, olan vatandasa oluyor. Futbol bir oyun, öyle kalmali, öyle görülmeli. Her sey, sevinc de üzüntü de, tadinda birakilmali, baskasina veya kendine maddi veya manevi bir zarar vermesine izin verilmemeli hic bir zaman.

(19.06.2006 22:26 ~ 22:27) "
entry no #359250

firefox addons

Firefox güzel bir browser. Biraz fazla RAM yese de sorun degil, olumlu yönleriyle gideriyor o olumsuzlugu.

Firefox'un cok kullanisli add-onlari var.

Benim kullandiklarimsa söyle ;

1. FoxyTunes : Media Player'inizi firefox'tan kontrol etmeye yariyor, Winamp olsun WMP filan olsun yaygin kullanilanlarin hepsini destekliyor.

2. IE Tab : Firefox desteklemeyen ya da firefox'ta iyi calismayan siteleri/app'leri Internet Explorer'la render ediyor. Böylece IE'yi acmaniza gerek kalmiyor.

3. Adblock Plus : Reklam ve javascript'le, flasla filan seyleri engelleme sitesi. Download edilebilen hazir filtreler var, üstüne sik girdiginiz sitelerde istemediginiz seyleri bloklayip rahat ediyorsunuz.

4. DownThemAll : Bir sitede örnegin 50 tane pdf dosyasi var indirmeniz gereken. Sitede bos bir yere sag tiklayip down them all! diyorsunuz ve cikan menüden seciyorsunuz indirmek istediginiz dosyalari ya da pdf olanlari indir diyorsunuz ve istediginiz yeri seciyorsunuz indirmek icin. DownThemAll gerisini hallediyor.

5. Greasemonkey : Script editörü gibi bir sey. Ben cok kullanmasam da kullanisli bir alet. Bir siteye script ekleyebiliyorsunuz o sitede o özellik olmasa bile. Mesela bir sitede belli bir yerde cikan sacma seyleri engelleyebiliyorsunuz ya da özellestirebiliyorsunuz.

Monday, September 17, 2007

Epica - The Divine Conspiracy

Epica'nin yeni albümü The Divine Conspiracy, önceki hafta Avrupa'da cikti. Bence konsepti ve hikayeyi öne cikarmak icin "hit sarki cikaralim" havasindan vazgecmisler. Zaten mainstream'e dogru degil tam tersi underground'a kayiyor müzik tarzlari. Önceki albümleri Consign To Oblivion'a göre daha sert, daha cok bögürmeli bir albüm olmus. Simone da vokallerini daha cesitli kullanmis.

Epica, ilk albümleri The Phantom Agony ile gotik metal olarak siniflandirilip Nightwish'e filan bile benzetiliyordu. Nightwish'i gotik metal olarak kabul edenler de Epica'da beklediklerini bulamadilar. Sadece clean vokalli sarkilarini tercih edenler bu gruba dahiller, ki bu yeni albümü de hic begenmeyeceklerdir.

Süperötesi bir albüm olmasa da güzel olmus, ama biraz alismak gerekiyor. Asil bekledigim albüm Arch Enemy'nin Rise Of The Tyrant'i. O da haftaya cikacak.

Sunday, September 16, 2007

Eurobasket 2007

Bu seneki Avrupa Basketbol Sampiyonasi'nin finali az önce bitti. Rusya, Ispanya'yi 60-59 yenerek sampiyon oldu.

Rusya'nin guardi Amerikali - ki ismini bile degistirmemis, insan bi Dostoyevski, Kristofski gibi skili bi isim alir - JR Holden, kocu da Amerikali Blatt ve bu takimla sampiyonayi kazandilar. Oha diyorum.

Ama herifler son saniyeye kadar süper calistilar, turnuvanin her macini ciddiye alip adam gibi oynadilar.

Ispanyollar da nasilsa evimizdeyiz, Calderon'umuz bi de üstüne Gasol ve Navarro'muz da var, daha ne olsun, laylaylom diye oynadilar turnuva boyunca. Özellikle son maclarda sürekli cirkeflik yaptilar. Oh olsun.

Tabi bizim icin iyi bir turnuva olmadi ama maclar genelde zevk verdi. (en azindan benim izleyebildigim maclar)

Wednesday, September 12, 2007

Palm Treo 500

Palm, bugün yeni Treo smartphone'u resmi olarak acikladi.

Su ve su linklerden bilgilerine ulasilabilir. Avrupa'da belli ülkelerde vodaphone tarafindan pazarlanacakmis ilk olarak.

Tuesday, September 11, 2007

tv

Weeds, takip ettigim en son dizilerden. Bayagi sonradan kesfettim bu diziyi, konusu süper üstüne üstlük Mary-Louise Parker oynuyor, daha ne olsun!

TV.com info

Weeds'in 3. sezon 5. bölümünün torrenti http://www.mininova.org/tor/881364 adresinde bulunabilir.

Tv torrentleri icin en iyi relase grup ve site : eztv

futbol, basketbol, kibir ve fatih terim

Gecenlerde Türkiye A Milli Futbol Takimi, Malta'yla Avrupa Kupasi Eleme maci yapmis. Yapmis diyorum cünkü benim haberim yoktu. Futbola zerre kadar ilgi de duymuyorum. Her neyse, konuya dönelim. Mac berabere bitmis, Malta kadar gücsüz bir takimi yenememisiz.

Fatih Terim dün su aciklamayi yapmis : "Ben bundan sonra ders almam, ders veririm."

Söyle diyor Terim :
"Mikrofonlarının, kalemlerinin arkasından konuşanlara sesleniyorum."
"Gazetecilik diye bir meslek var ama vicdansızlık diye bir meslek yok. Ben böyle bir meslek duymadım. Ben kimsenin tatmadığı zaferleri tattım. Ben ve arkadaşlarım bütün sorumluğu alacak kadar erdemliyiz. Ama sonucu ben tayin ederim. 'Artık yeni şeyler söylemek lazım can cağzım' diye bir laf vardır ya. Herkese değişmeyi söylüyorsunuz siz de değişin. Ağır eleştirilerin mesnetsiz eleştirilerin bizim katımızda bir değeri yoktur. Bütün pozitif enerjimizi oyunumuza vereceğiz. Ben bundan sonra ders almam ders veririm. Kalemimiz yok ki her dakika yazalım. Mikrofonumuz yok ki her dakika konuşalım."
"22 ay sonra kendi evinde oynayacak bir milli takımı destekleyecek seyircileri yanlış yönlendirmeyelim. Milli takımı özlemişlerdir. O çocukları bağırlarına basacaktır."

Ne bu macla ilgili bir yazi okudum gazetede, ne de bir program takip ettim tv'den. Ama bu kadar kibirli olmak kimseye iyi gelmez, bu kadar kibirli birinin calistirdigi takimin hali de n'olur bilemiyorum, umarim sonu kötü olmaz.

---

12 Dev Adam dedigimiz A Milli Basketbol Takimimiz da Avrupa Basketbol Sampiyonasi'na Italya'ya uzatmalarda yenilerek ceyrek finale bile kalamadi. Yarin Fransa'yla oynanacak formalite macindan sonra evlerine dönecekler. Maclarin hicbirini tam izleyemedim, internetten takip edebildigim kadariyla formsuzluk, motivasyon eksikligi ve en önemlisi takim olarak oynayamama büyük sorunlarimiz oldu. Tanjevic'e güveniyordum aslinda, Dünya Sampiyonasi'nda gencleri oynatmisti, iyi de olmustu bence. Ama bu turnuvada NBA'den gelenlerin bencil oyunu, hocanin takimla iletisim eksikligi/bozuklugu bizi mahvetti. Tanjevic'in yerine bir Türk antrenörle daha iyi sonuclar alinabilecegi kanaatindeyim.

Monday, September 10, 2007

lityum ion bataryalar

Bundan yaklasik on yil önce tüm tüketici elektroniklerinde hala dedelerimizin zamanindan kalma nikel-kadmium(nickel-cadmium aka ni-cd) bataryalar kullaniliyordu. Bunlarin son kullaniciya göre pek bir farkli olmayan nikel-metal-hidrid(ni-mh) cesitleri de vardi. Bu salak bataryalarin en kötü özelligi memory effect denilen batarya hafizalariydi. Batarya hafizasi, batarya tam sarj edilmemisse, yani dolu degilse, desarj ettikten sonra bir dahaki sarjda sadece o bir önceki sarj seviyesine kadar sarj oluyor.

Ayrica NiCd bataryalar cok agir ve enerji/hacim oranlari da cok düsük, yani kocaman batarya azicik enerji. Bir de bu bataryalarin geri dönüsümü zor, kendiliginden desarj olma oranlari yüksek ve hic doga dostu da degiller. NiMH'ler de nispeten hafifler ama diger özellikleri ayni.

90'larin basinda da Lithium-Ion bataryalar cikti piyasaya. Yayginlasmasi biraz zaman aldi her yeni teknolojik ürün gibi. Fakat simdi, Li-Ion bataryalar elektrikle calisan arabalarda dahi kullaniliyor.

Bu bataryalarin getirdigi avantajlar dezavantajlarina göre cok üstün. Her ne kadar üretimi NiCd'lar kadar ucuz olmasa da orta ve uzun vadede cok avantajlilar.

Öncelikle, memory effect bunlarda yok. Gayet hafifler ve bir NiCd bataryaya göre ayni hacimde 4-5 kati daha fazla enerji saklayabiliyorlar. Devredisi voltajlari, özellikle islak bataryalara göre, cok düsük, böylece kendilerinden desarj olma oranlari düsmüs oluyor.

Iki cesit Li-Ion batarya var; monomer ve polimer. Sadece Lityum-Ion denildiginde monomer anlasiliyor, diger türü Lityum-polimer diye adlandiriliyor. Lityum-Ion bataryalarin günlük hayatta kullanimi sayesinde cep telefonlari hem daha inceldiler hem de pil ömürleri artti.

Lithium-Ion bataryalarin önemli bir dezavantaji yüksek sicakliklarda tabiri caizse mayisip ömürlerini noktalayacak konuma gelebilmeleri. Bu yüzden uzun süreli kullanilmayacaksa batarya, cikarilmali. Laptop'lardaki bataryalarin fise takili olduklarinda cikarilmalarinin önerilmesi bu yüzden.

Lityum-Ion bataryalarin ömrünü uzatmak icin kesinlikle desarj olmalarini beklemeden tekrar sark etmek gerekli. Mümkün oldugunca sik sarj etmek lityum-ion bataryalarin ömrünü uzatacaktir. Eger bataryanin sarji bittikten sonra belli bir voltaj limitinin altina düserse bu tip bataryalar geri döndürülemeyecek zararlar alip ölebilirler, bu da ikinci önemli dezavantajlari. (bkz:bir bataryanin ölümü)

Sonuc : Cep telefonunuzu (bu bir mp3 player filan da olabilir) sarjinin bitmesini beklemeden tekrar sarj edin.

Sunday, September 9, 2007

The Ultimate Gift

Romantik komediler var ya, cok tutulan bir film/dizi janri. Bu janrin takipcileri ve izleyicileri de farkli gruplara ayriliyor : Hakikaten romantik olanlar(%83'ü kadin), filmden/diziden kendine hesap cikarip taktik kapmaya calisan yaratici genc erkekler ve kiz arkadasi olan erkekler. Her ne kadar arada sirada da olsa bu türden filmler izlesem de genelde pek hosuma gitmez bunlar. Mesela The OC vardi, CNBC-e'de ilk ciktiginda biraz izlemistim. Hic bir orijinalligi olmayan, tipik zengin kiz - fakir ama gururlu delikanli konulu Türk filmlerinin californialastirilmis ve makyajli haliydi.

Bir de aksiyon filmleri vardir hep cok tutulan. Ajanlar, yüksek teknoloji(cogu zaman fizik kurallarini hice sayan), hizli arabalar, güzel hatunlar, patlamalar ve sürekli bir hareket! Gercek hayatta hicbiri olmayan(en azindan benim hayatimda o kadar yok) seyler. Bu tür filmlerde bir de kavga-dövüs ve ciplaklik oldu mu yapimcilarin köseyi dönmesi kesin gibidir. Genelde milli degerleri ve/veya insanin temel icgüdülerini(kudret, sehvet, arzu, siddet vs) kullanarak prim yapar bu filmler. Bu tür filmleri artik hic izlemiyorum.

Bilim-kurgu ayri bir türdür. Genelde klise dolu, fizik ötesi varliklarin(bkz:uzaylilar) ve fizik kurallarini asan seylerin oldugu, artik neredeyse tamami bilgisayarla yapilan filmlerdir. Hedef kitlesi geek'lerdir, bunlarin da %99,9'u erkektir. Yani türün sadece fanlari tarafindan izlenirler, IMDb notu 6'nin altinda olmadikca severek izledigim türdür bir bilim-kurgu fani olarak.

Konu iyice dagiliyor, sadede gelelim. Benim en sevdigim film janri dramadir. Dün gece bu türün süper bir örnegini izledim. Konu aslinda biraz klise ama Abigail Breslin'in oyunculugu ve ekrana yansittigi duygu yogunluguyla filmde kendinizi kaybediyorsunuz. Kendinizi bulmuyorsunuz, hayir, kaybediyorsunuz resmen. Bu filmi izlerken dikkat dagitacak seyler olmamali yalniz, sadece filme konsantre olursaniz daha iyi olur gibime geliyor.

Konu söyle; hiper-zengin büyükbabanin simarik torunu Jason Stevens, büyükbabasinin öldükten sonra bir dizi hediye biraktigi tek kisidir ailede. Fakat bu hediyeleri alabilmesi icin yapmasi gereken isler onu beklemektedir. Jason bir an önce yüklü miktardaki cekini alabilmek icin disini sikip isleri yapmaya karar verir. Halbuki Jason'i bu yolculukta bir kac sürpriz beklemektedir, isler sirasinda Emily ve annesiyle tanisir ve olaylar gelisir...

Emily'yi Little Miss Sunshine'dan taninan Abigail Breslin oynuyor. Simdiye kadar izledigim en iyi cocuk oyuncu oldugunu söylemeliyim. Rolünün hakkini fazlasiyla veriyor. Bu film de sirf onun oyunculugu icin izlenebilir, üstelik hikaye de gayet iyi. Herkese tavsiye..

The Ultimate Gift @ IMDb

Saturday, September 8, 2007

Arsivlemeye veya uzun vadeli kullanima uygunluk acisindan DVD+R ile DVD-R’in farki -bölüm 1

...

Bir CD/DVD yazici diskte nerede kaldigini kaydetmek/ bulmak icin üc yol birden kullanir. Ilk olarak, diskteki veri izinin(data track) nerede sabit cizgisinden cikip ileri geri titredigini(bkz:osiloskop, sinus egrisi vs.) bulur yazim isleminin nerede kaldigini hesaplamak icin. Ikincil olarak veri izinin disk üzerindeki konumundan diskin neresinde kaldigini hesaplar. Son olarak da diske elektronik olarak kaydedilen bir kisim ek bilgiler sayesinde veri izinin nerede baslayip nerede bittigini bulur.

CD-R’larda bu ek bilgi ATIP (Absolute Time In Pregroove/ Cizimde Mutlak Zaman) adi verilen sistemle kaydedilir. CD-R’in veri izinin uzunlugu, baslangic ve bitisi, maksimum ve minimum yazilabilme hizlari, üretim detaylari, optimal güc ayarlari ve hata düzeltme ayarlari. ATIP, veri izinin titresiminde (wobble) bir frekans oynamasiyla kaydedilir.

Fakat izdeki titresim, veriyi sifrelemek/ kaydetmek icin fiziki anlamda cok hafif ve ince degisiklikler yaptigindan bir DVD’nin yüzeyinde ve CD’ye göre cok daha ince olan veri izinde bu sistemin kullanilmasi cok sagliksiz. Üstelik CD’den daha hassas olan DVD veri izinde lazer kafasinin elektrik akimindan kaynaklanan paraziti ve DVD’yi döndüren motorun ufak titresimleri de kolayca frekans degisimi olarak okuyucu kafa tarafindan yanlis algilanabilirdi.

DVD-R(“dvd dash r”, yani “dvd tire r”) medyalarinda bunu asil titresimden önce “pre-pit”ler koyarak asmayi denediler. Bu “pre-pit”ler asil titresimin hemen önünde ani amplitüt yükselme/alcalmalariyla sivri uclar seklinde yer alip titresimin tamamen fazdan cikmasini sagliyor ve böyle izdeki yerini belirgin ve sabit tutuyorlardi.

Maalesef bu yöntemin bir dezavantaji vardi; eger disk cok hizli döndürülürse veya zarar görmüsse, lazer kafasindan kaynaklanan parazitler yüzünden bu pre-pit’ler “gözden” kacabilirdi ya da aslinda var olmayan yerlerde parazitler “pre-pit” olarak algilanabilirdi. Bu “pre-pit”lerin okunma veya okunabilme süresi 1T(yaklasik olarak bir saniyenin 0.0000000038 kati) bir bilgisayar icin bile kacirilabilecek bir zaman dilimi oldugundan böyle hatalar cok da seyrek olmuyordu.

Pioneer’in 1997 yilinda cikardigi DVD-R standardina karsilik Sony, Thompson, Philips ve Mitsubishi’nin önderligindeki grubun 2002’de piyasaya sürdügü DVD+R standardi izsürümde yeni bir sistem getirdi. Bu yeni sistem DVD-R’ye göre daha saglikli bir wobble izsürümü teknigi ve daha iyi bir hata düzeltme yöntemiyle citayi cok daha yükseltti.

DVD+R’in izsürüm metodunda titresimin(wobble) frekansini degistirmek veya ani ve asiri amplitüt uclari koymak yerine tam faz degisiklikleri kullanildi. Bu sayede hem titresimi bulmak cok kolaylasiyordu (DVD-R’in dezavantaji) hem de titresime veri kaydedilmesi ve kaydedilen verinin okunmasi kolaylasiyordu (CD-R’in dezavantaji). DVD+R’in bu yöntemine ADIP adi verildi (ADdress In Pregroove / Cizimde Mutlak Adres).

ADIP sistemiyle titresimin yönü 180° degiserek yazima devam edilir ( clockwise – counterclockwise). Bu degisim elektrikteki anlamiyla tam bir faz kaymasi olmasa da pratikte ayni islevi görür. Böylece titresimin yeri saglikli bir sekilde bulunur ve yön degisimi belli bir süre sürdügü icin gözden kacma gibi bir tehlike de yoktur.

-devam edecek

PS : http://adterrasperaspera.com/blog/2006/10/30/how-to-choose-cddvd-archival-media/ adresindeki yazinin bir kisminin cevirisidir.

PPS : Özetin özetinin anafikri : dvd+r(w) alin, dvd- ile baslayanlardan uzak durun.

Copyright © 2004-2007 Patrick McFarland
All Rights Reserved.

Thursday, September 6, 2007

the difference between dvd-r and dvd+r and how to choose an archival media

'Arsivleme islemi icin en uygun dijital medya nasil secilir've 'DVD+R(W) ve DVD-R(W)'nin farki tam olarak nedir' sorularinin uzuuuun bir cevabi bu sitede okunabilir.

Wednesday, September 5, 2007

treo 680

treo 680'im sonunda bugün geldi. Gerci cok beklemedim yani sonunda diyip trip atmaya gerek yok.

Her neyse, ilk izlenim : ho$ bi alet.

Treo 650'den daha hafif ve elde daha kücük duruyor, anteni de icine sokuldugu icin daha kolay cebe filan atiliyor. Klavyesi de daha kullanisli olmus.

Su an icin daha SD karti koyamadim icine, eve gidince icine software ve film vs doldurup deneyecegim. Dogal olarak pil ömrü hakkinda da daha saglikli bir bilgim yok.

Belli bir süre kullandiktan ve tüm özelliklerini kesfedip aleti tam kullanisli bir hale soktuktan sonra bir review yazarim. umarim.

---

Tool cuma aksami Istanbul'da konser veriyormus. Süper diyorum. Dünyanin en abarti ve extravagant sahne sovu icin gidilmeli.

Tuesday, September 4, 2007

let's go to the mall

How I Met Your Mother is the most awesome tv series ever! Here's Robin Sparkles' hit music video "Let's Go To The Mall" :


---

Maalesef beklenen (ya da korkulan mi demeliydim) oldu ve A Milli Basketbol takimimiz yine takim niteligini kazanamamis bir sekilde bir turnuvaya daha basladi. Ama Litvanya'ya yenilmemiz pek de sasirtici degildi. Umarim sonrasi iyi olur ve en azindan olimpiyat biletini aliriz.

Monday, September 3, 2007

milli takima basarilar!

Bugün baslayacak olan 35. Avrupa Basketbol Sampiyonasi'nda 12 Dev Adam'a basarilar!

Friday, August 31, 2007

Killswitch Engage - Holy Diver

Killswitch Engage'in Holy Diver cover'inin videosu cok eglenceli olmus. Paylasmak istedim.

filmekimi

Filmekimi, bu sene 19-25 Ekim tarihleri arasinda yine Emek'te yapilacak. Bu tarihlerde Istanbul'da oldugum icin cok sansliyim. Bir aksilik olmazsa Gus Van Sant'in yeni filmi 'Paranoid Park', Cannes'da Altin Palmiye'yi alan '4 Ay, 3 Hafta ve 2 Gün' ve 'Persepolis' izleyecegim filmler arasinda. Gündüz seanslari yine 3,5 ytl olacakmis. Bu IKSV'nin süper bir jesti aslinda ama sadece ucuz oldugu icin gelen sinema kültüründen yoksun izleyiciler sinir bozucu olabiliyorlar.

insomnia / treo / avp

Treo 680 aldim. Treo 650'nin birkac konuda upgrade edilmis versiyonu olan 680, stabil, kullanimi kolay ve 3rd party software ve en önemlisi freeware opsiyonlari genis bir alet. Blackberry Curve ve Nokia e61i almayi düsündügüm diger opsiyonlarim arasindaydi fakat Treo'yu önceden kullanmistim ve Palm OS'a güvenim tam. Windows Mobile kesinlikle daha az stabil ve daha yavas. Treo 680 cok kullanisli. Full klavyesi var, yeterince hizli bir isletim sistemi var ve mp3 ve film dosyalari oynatabiliyor. Zaten genel olarak organiser ve mp3 özelliklerini kullanacagim. Nokia e61i'nin Wifi'si de var fakat Wifi'yi zaten kullanmayacagim icin gerek duymadim. Bu yüzden Treo'yu almaya karar verdim. Wifi'den internete girmek icin laptop'um zaten gerektiginde yanimda. Blackberry'nin email özelliklerini de kullanmayacagim günde onlarca ya da yüzlerce email almadigim ve cevaplamadigim icin.

---

Üstüste iki gecedir uyuyamadim. Bu gece uyuyamadigim ikinci gece yani. Toplamda 40 saate yakin oluyor uyumadigim. Sinav zamani hep uykusuzluk cekiyordum ama bu kadar uyumadigim hic olmamisti. Bakalim daha ne kadar sürecek. Sinav stresi ilk defa bu kadar kötü etkiledi beni. Umarim yakinda gecer.

---

Aliens vs. Predator'in ikincisi AvP - Requiem adiyla cikacak. Süper haber. Yalniz sene sonunda sinemalara gelecek.
Ayrica Voltron'in filmi cikacakmis. Voltran, Voltran, Voltran!!!


PS : Treo 680'i internetten vodafone sözlesmesiyle aldigim icin gelmesi daha yaklasik bir hafta sürecek. Ya da en azindan 3-5 gün. Geldiginde preview ve review'unu yazarim buraya.

Monday, August 27, 2007

rekor

Torrent'te download hiz rekorumu kirmis bulunmaktayim. How I Met Your Mother'in 2. sezonunu indirirken 2.0 MBps hiza ulastim. Saniyede 2 megabyte, dakikada 120 mb. Yani 1 gb'yi 8.533 dakikada indirmek.

bu da screenshot'i :

Friday, August 24, 2007

bi kac film ve How I Met Your Mother

En son izledigim üc filmin ücü de birbirinden güzel.

Ilki The Lookout. The Lookout, lisede gecirdigi bir araba kazasindan sonra beyni hasar gören Chris'in hikayesini anlatiyor. Film, trailer'inda aksiyon filmi gibi gösterilmisse de, basarili bir drama. Her ne kadar senaryo biraz kliselere takilmissa da (delikanlinin para ve güc icin kötü adamlardan olmasi ve sonra yaptiginin yanlis oldugunu anlamasi) cikan sonuc güzel olmus.

Ikinci film Cashback. Cashback'te kiz arkadasindan ayrildiktan sonra insomniyak olan ve gecelerini degerlendirmek icin bir süpermarkette calisan bir resim ögrencisinin (Ben) hikayesi anlatiliyor. Ben uykusuz kaldikca hayalgücü de sinirlari asmaya basliyor. Bu sirada Ben ayni isyerinde kasiyerlik yapan Sharon'a ilgi duymaya basliyor. Filmin özellikle son sahnesi cok etkileyici. Soundtrack'i de süper.

Son film ise Reign Over Me. IMDb'de 10 üzerinden 8 aldigini görünce sasirdim önce cünkü Adam Sandler oynuyordu filmde. Ama Don Cheadle da vardi ayni kadroda. Aldigi not ve Don Cheadle'in oynamasi beni ikna etti icinde Adam Sandler olan bir filmi izlemeye. Böylece önyargilarimi kirmis oldum. Adam Sandler'i sadece sacma salak, klise dolu, vasat aile/hayvan komedi filmlerinde oynayan saklaban olarak bilirdim. Bu filmdeyse rolünün hakkini en fazla veren süphesiz Adam Sandler. Sadece o oyunculuk icin bile izlenir bu film. Üstelik Liv Tyler da var filmde.

Son olarak izledigim sey How I Met Your Mother'in ilk sezonu. Tek kelime : awesome! Ikinci sezonu indirmeye basladim, sabirsizlaniyorum.

---

Bunlar disinda sinavlara calismaya devam.

Thursday, July 12, 2007

shure, dick, layv ört

Az önce Shure'a tamir icin gönderdigim kulakliklarimi postadan aldim, mutluyum. Adamlar ellerine gectigi gün tamir edip (kablosunun bir tarafinin kulak üzerinden gecen kismi zarar görmüstü, bir kismi kopmustu yani, kabloyu degistirmisler) yanina bir de aksesuar seti koyup hemen geri göndermisler, toplam 4 günde bütün olay bitti yani. Tebrik ediyorum bu süper sirketi ve süper teknik servisini.

Elektro gitar almaya karar verdim. Arastirmalara devam ediyorum bunun icin.

Weeds diye bir dizi var, süper. Absürt olaylarla dolu bir dizi. Kesinlikle tavsiye ediyorum herkese.

Live Earth'ün sadece cok az bir kismini canli izleyebildim, simdi gerekli kisimlarini download ediyorum, torrent sagolsun.

Berlin müthisti, buradan cem'e tekrar tesekkürlerimi gönderiyorum.

Philip K. Dick'in romanini bitirdim, Do Androids Dream of Electric Sheep ? / Android'ler Elektrikli Koyun Düsler Mi ?. Blade Runner filmi de bu romandan esinlenmis, hikayeyi birebir anlatmiyor. Filmi henüz izlemedim, sadece basini izlemistim. Kitap cok ilginc. Klasik bilimkurgu degil, klasik robot bilimkurgusu da degil. Hikayesi de anlatilacak gibi de degil. Bence adamin tarzini en iyi tanimlayan sifat : ilginc.

Simdi Dune'un almancasina devam ediyorum, diger yandan da Tolkien'leri okumaya karar verdim, henüz Yüzük Kardesligi'nin 100'üncü sayfalarindayim.

Tüm bunlar olurken de sinavlara calismaya devam ediyorum, Münih'e gitmek istiyorum ama sartlar elverir mi bilemiyorum.

Tuesday, June 26, 2007

hotel california punked

NoFX'in Hotel California yorumunu dinleyin.

Monday, June 25, 2007


Hayao Miyazaki, süper bir adam. Tam bir iskolikmis, gencliginde günde 20 saat calisirmis. Simdilerde yaslanmis, 12-15 saat filan calisiyormus.

Filmlerindeki olay ve karakterler ilginc, ilginc oldugu kadar da sevimli. Kiki's Delivery Service'i izledim dün gece. Bugün de "My Neighbour Totoro"yu indirdim, on dakika sürdü okulun süper hizli internet baglantisi sayesinde.






Dream Theater'in yeni albümü Systematic Chaos. Octavarium'dan daha sert, Train Of Thought'tan da daha melodik olmus. Ayrica DT'nin bu sefer virtüözitelerini ispatlamak icin degil de müzik yapmak icin yaptiklari bir albüm olmus bence.

The Ministry of Lost Souls'un girisi de Aysegül Aldinc'in bir sarkisini hatirlatiyor.

Saturday, June 16, 2007

ah'lar, vah'lar ve oh'lar

ah ;
tdk'ya göre : ünlem (a:h) Sesin tonuna göre pişmanlık, öfke, özlem, beğenme, sevgi vb. duygular anlatan bir söz.
bana göre : haftalardir uykusuz gecelerde ders calismanin verdigi bas agrilari.

vah ;
tdk'ya göre : İlenme, beddua:
"Ah kime, vah kime, kızarmış gözler kime ... aittir?"- P. Safa.
bana göre : yazin türkiye'ye gidememek.

oh ;
tdk'ya göre : Sevinç, beğenme, hayranlık, rahatlama vb. duyguları belirten bir söz.
bana göre : java dersinden gecmek.

Monday, June 11, 2007

konser

Türkiye'de son yillarda bir konser ve festival cilginligidir gidiyor. Bu yazki festival ve konser bereketini anlamak icin biletix'e bir bakis yeterli.
Bir de tabii : http://www.eksisozluk.com/show.asp?t=2007+turkiye+konser+cilginligi

Benim en fazla ilgimi cekenlerse Rock'n Coke'a gelen Within Temptation, 29 Haziran'da Refresh Venue'ya gelen Dream Theater, Masstival'a gelen Pain of Salvation ve IKSV'nin Uluslararasi Caz Festivali'ne gelen Norah Jones.

Aralarinda orada olamayacagima en cok üzüldügüm konser de DT'ninki. Bir de gelecek senelerde mutlaka bir WT konserinde bulunacagim.

Btw, yazin Türkiye'ye gitmeme karari aldim. Ekim'de gidecegim, sinavlar bittikten sonra, rahat kafayla.

Thursday, June 7, 2007

lp, amazon

Linkin Park süper bir grup. Son albümleri cok iyi olmus, bu kadar beklettiklerine degmis.

Hands Held High adli parcadan :
"
Do you see the soldiers that are out today?
They brush the dust from bulletproof vests away
It's ironic, at times like this you'd pray
But a bomb blew the mosque up yesterday
There's bombs on the buses, bikes, roads
Inside your market, your shops, and your clothes "

-o-

Amazon da en sevdigim online store, su ana kadar internetten yaptigim alisverislerde birinci tercihim, her ne kadar cok pahali seylere pek gücüm yetmese de, kitap alacagim zaman amazon'a bakiyorum ilk olarak. Bir de external hard disk aldim oradan, gecende de burada bir perakende dükkanda satilanin 3'te 1'i fiyatina USB flash disk aldim. Üstelik 2 günde de getiriyorlar eve. Awesome!

Sunday, May 20, 2007

starcraft 2

Blizzard Entertainment dün resmi olarak Starcraft 2'yi acikladi. Onlar bile Hell, it's about time demisler!

Su an detaylari incelemekle mesgulum.

Buradan cinematic trailer'i indirilebilir.

Friday, May 11, 2007

yeni ev

Sonunda yeni eve tasinmam bitti -sayilir-. Hala bir arkadasin evinde bir kac esyam bulunsa da, evime yerlestim, evin bir takim eksiklerini de tamamliyoruz yavas yavas.

Okul baslayali tam bir ay oldu. Bense su ev isleri yüzünden halen tam okul moduna girmis degildim. Ama bundan sonra 100% kendimi derslere verebilecegim.

Artik Cem ve Serdar'a da ne zaman gidebilecegimi belirleyip, onlari haberdar etmem de gerekiyor.

Bir de bisiklet aldim, bir dag bisikleti, full amörtisörlü filan bi sey. güzel de bi sey. gittigim her yere bisikletle gidiyorum. gerci su ana kadar darmstadt disina cikmadim hic.

Tuesday, May 1, 2007

aaah!

Bugün tatildi, tasiniyorum yeni bir eve, sabah dokuzdan az önceye kadar (gece 0.30 sulari)
evde calistim. Isci Bayrami'nda.

fictional programming language says :
[Bahadir]GoToSleep();

i'm just gonna obey it.

Sunday, April 22, 2007

marie antoinette

Sophia Coppola'nin Lost In Translation'dan sonraki yazip-yönettigi filmi. Film pek tarihi gerceklik kaygisi tasimiyor. Olaylari degil, kisileri -Marie Antoinette'i- ön planda tutan bir hikayesi var filmin.

Filmin en ilginc yani müzikleri. Soundtrack'te Air, The Cure ve The Strokes gibi gruplar var.

Kostümler ve mekanlar müthis, zaten Marie Antoinette'in lüks ve sefa düskünlügü acikca ortaya seriliyor filmde.

Filmin kötü bir yani aksanlar, Marie Antoinette'te Avusturyali aksani hic yok. Bir baskasi Ingiliz aksaniyla(bkz:Steve Coogan) bir digeri de Fransiz aksaniyla konusuyor.

Biraz eglencelik bir film, tarihi bir belgesellikten cok uzak, bazi seylerle dalga gecen ve toplamda benden 10 üzerinden 6,5-7 alabilecek bir film.

Filmden bir sahne :

Wednesday, April 18, 2007

blog

3 haftalik Türkiye ve 3 günlük Hollanda gezisinden sonra Almanya'dayim tekrar ve bugün okulda dersler de basladi. Yarin sabah da erken ders var saat 8'de. Yapacak bir sürü is var okulla filan ilgili, tekrar tasindim ve mayis'ta yine tasinacagim, off. Berlin ve Münih'e gitmem gerek, onlari ayarlamaliyim. En iyisi simdi yatip yarin blog isine tekrardan girmek.

Tuesday, March 13, 2007

Sunday, March 11, 2007

ucak

sali gecesi de ben ucuyorum, evime gidiyorum.

pazartesi ögle vakti sinav var.

uyumak istiyorum.

bu kadar.

Friday, March 9, 2007

good bye, cem!



yolun acik olsun cem, iyi ucuslar, enjoy your stay in berlin!

Thursday, March 8, 2007

Kadinlar Günü'nüz kutlu olsun!

Ending Impunity for Violence against Women and Girls - See UN's Web Site for details.



Also see the web site for International Women's Day 2007 at http://www.internationalwomensday.com


Hope that violence against women stops and pray that it will!

Umuyorum kadinlara karsi siddet durur ve dua ediyorum ki dursun!

Wednesday, March 7, 2007

Flickr Related Tag Browser

Flickr'da tag'lere göre fotograf bulma aparati.

Flickr Related Tag Browser

Tuesday, March 6, 2007

güzel

düsündüm de, ben cok sansliyim.

arkadasinin "buradan gelirken ne getireyim" sorusuna "sen gel yeter" cevabi..

insanlarin, sevdiklerinin, seni sevenlerin senin yolunu gözlüyor olusu..

one week to go

In one week, that's seven days, I will fly home.
insallah.

Insallah'in ingilizcesi yok bak, türkcesi de yok aslinda, arapca. Ama kullaniyoruz günlük dilde. Allah'in izniyle demek kelime anlami olarak. Bir nevi hopefully. Ama tam anlamini yansitamiyor hopefully. Gerci o anlamda kullaniyorum ben, "umarim" veya "bir aksilik cikmazsa" da ayni kapiya cikiyor.

Son zamanlarda dinledigim en iyi sarkilardan, Norah Jones'un son albümünün en iyi sarkisi ayrica kanimca. Bu canli versiyonu mükemmel :



izleyin : Pursuit of Happyness imdb
dinleyin : Within Temptation - The Heart of Everything official site
okuyun : 300 - Frank Miller ve Brave New World - Aldous Huxley (sonunda bitirebildim)

Saturday, March 3, 2007

Why Do Men Have Nipples?

Bu aralar kafayi siyirmanin esigindeyim.

Türkiye'ye gitmeden önceki dönemler hep böyle geciyor zaten. Karmakarisik düsünceler, gitmeden önce halletmem gereken isler, gittikten sonra yapmak istediklerim/ yapmak zorunda olduklarim/ yapacaklarim, derslerin telasesi, bir de duygu yogunluklari.

Bu "duygu yogunlugu" olayi cok enteresan bi sey. Bendeki "duygu catismasi" da olabilir, bilemiycem. Sonucta günlük hayatimi cok etkiledigi ortada. Bazen sonunda Türkiye'ye gidebilecek ve ailemi, arkadaslarimi görebilecek olmam sevindiriyor beni, bazen de icime garip bir sikinti cöküyor, mideme oturuyor.

Ama bir seyi biliyorum, hepsi Türkiye'de havaalanina ayak bastigim an bitecek, mutlak huzuru bulacagim.

Bir ara bi entry girmisim uludag sözlük'e. Su aralar böyle seyler yazasim var iste.

Belki gecenin ilerleyen saatlerinde karalarim bi seyler.

Paris Hilton, David LaChapelle ve Uma Thurman

How bad do we need Paris Hilton or do we really need her at all?

Associated Press, bir haftaligina hic Paris Hilton haberi yapmamis (yapmamaya calismis ya da, cünkü ismi bir kac hikayede gecmis yine de).

Basin aciklamasi
Bu bir denemeymis. Gecen sene ortalama haftada iki kez Hilton'la ilgili haber yapan servis, buna bir dur demek istemis olmali. Hakikaten Paris Hilton'a veya magazin haberlerine ne kadar ihtiyacimiz var?

---

David LaChapelle'le tanismak isterdim. Sanat anlaminda hic kreatif degilimdir, belki bu adamdan biraz bana gecer.

Ayrica Uma Thurman'in hastasiyim.



---

10 gün sonra Türkiye'ye gidiyorum, hem de 23 günlügüne! Yasasin!

Wednesday, February 28, 2007

oath of the u.s. marine corps

This is a blog that has scared me to my very soul.

Random Rants from Aroot the Rhapsodist: "Extend your arm to 45 degrees then raise it to 90 degrees..."

Just ignore the comments and the other stuff on the blog.

To quote the Marine Corps of the USA :

"The USMC is over 222 years of romping, stomping, hell, death and destruction. The finest fighting machine the world has ever seen. We were born in a bomb crater, our Mother was an M-16, and our Father was the Devil. Each moment that I live is an additional threat upon your life. I am a rough looking, roving soldier of the sea. I am cocky, self-centered, overbearing, and do not know the meaning of fear, for I am fear itself. I am a green amphibious monster, made of blood and guts, who arose from the sea, feasting on anti-Americans throughout the globe. Whenever it may arise, and when my time comes, I will die a glorious death on the battlefield, giving my life for Mom, the Corps, and the American Flag. We stole the eagle from the Air Force, the anchor from the Navy, and the rope from the Army. On the 7th day, while God rested, we over-ran his perimeter and stole the globe, and we've been running the show ever since. We live like soldiers and talk like sailors and slap the Hell out of both of them. Soldier by day, lover by night, drunkard by choice,
MARINE BY GOD!!! OORAH!!!"

Sunday, February 25, 2007

business and about being busy

Hi all,

I've been so busy lately, that I can't even find enough time to sleep.
Yes, I have become one of them.

Well, I am living on caffeine. It's THE thing that keeps my eyes open.

The exams are almost here, and so is something else : i'm going home!

Finally, the day I've been waiting for is coming. Counting from tomorrow, there will be 15 days until I get on that damn plane to leave this damn place and find peace. It will last about three weeks but I am cool with it.

As Cartman says : "Screw you guys, I'm going home!"

But before I find my inner peace at home in Istanbul, I have got to take 3 f.cking exams at the university. They are damn hard and I have to study for them at least 7-8 hours a day. That's what I'm busy with, as before every exam at the university. I am also surprised with myself how I could find the time to post this on my blog.

In the meantime, I checked my e-mails and stuff.

So now I go home, to study, of course.

Good Bye & Take Care.

Saturday, February 17, 2007

Kurtlar Vadisi

Kurtlar Vadisi ile ilgili bir yazi :

eksi sözlük'teki jesus vs mohammed'in (sinan) entry sini bir okuyun lütfen.

Ben de diziyle ilgili düsüncelerimi yazacagim.

Turkiye Kyoto'yu İmzala

Turkiye Kyoto'yu İmzala

Kyoto Sözlesmesi'nin önemine deginmeye gerek yok. Cevre bilincine sahip herkesi bu imza kampanyasina davet ediyorum.

Wednesday, February 14, 2007

filmler

Bu aralar hareketli resimlere kafayi takmis durumdayim.

Bu konuda bittorrent sagolsun cok yardimci oluyor. (Bu bittorrent hadisesiyle ilgili detayli bir yazi ileride yazarim, ya da yazmistim bi seyler eskiden, onu bulup cikarip c/p'lerim)

Sonucta okulun(bkz:TU Darmstadt) hayvan hizli internet baglantisi ve bittorrent'in dahiyane server-free P2P sistemi sayesinde axxo ( bu eleman da bambaska bir hikaye) torrentlerini ortalama yarim saatte indirip isime bakabiliyorum. Zaten o inerken, netteki diger islerimi hallediyorum; email, önemli bookmarklari check etmek, gazete ve haber siteleri(bkz:ntvmsnbc) okumak gibi.

Anyway, hakikaten yarim saatte, toplamda 2-3 mbps ile inen film (ve 1 dizi:24) leri izlemesi sorun oluyor. Sinav zamani günde minimum 6-8 saat konsantre ders calismak gerekiyor gecebilmek icin dersleri. Sinavlarin öncesindeki hafta baska hicbir sey yapmaya zaman kalmiyor(tiras olmak, yemek yemek, disari cikmak vs.) Ama buldugum aralari da film izlemeye ayiriyorum.

Gectigimiz aylarda bayagi bir film izlemisimdir herhalde, sayisini bilmiyorum, saymam lazim. Ama ilgimi ceken ve aksiyon/dövüs/korku/thriller janrlari disindaki filmlerin cogunu izlemeye calisiyorum. Izlemek ya da izlememek konusunda da filmin imdb'de aldigi not önemli bir kriter.


Little Miss Sunshine son zamanlarda izledigim cok güzel filmlerden biri. Izlendikten sonra insanin yüzünde bir gülümseme biraktiran filmlerden. 26. Istanbul Film Festivali'nde de yayinlanacak, izlemeyenler kacirmasin. Belki benim de zamanim olursa tekrar izlemeyi istiyorum büyük perdede.


Le Fabuleux Destin D'Amélie Poulain'i izledikten sonra icimdeki Fransizca aski tekrar ateslendi. Hemen bir Fransizca gramer e-kitabi bulup indirdim. Yalniz e-kitaptan yabanci dilbilgisi calisilmiyor arkadas. Ama bir kac sey daha indirdim, indirmeye de devam edecegim : Fransizca filmler. Audrey Tautou'nun ve Jean Pierre Jeunet'nin diger filmlerini indirdim ve devami diger fransizca filmlerle gelecek. Aslinda Trois Couleurs'ü filan izlemek lazim da, onlari indirmek cok uzun sürer. Ama Un Long Dimanche De Fiancailles( A Very Long Engagement) güzel bir film, tavsiye ederim.

Az önce de Babel ve Pan's Labyrinth'i indirdim. Pan's Labyrinth Film Festivali'nde de gösterilecek, benim Istanbul'da bulundugum zamanda gösterilir mi, ben müsait olur muyum bilmiyorum ama olursam ve denk gelirse kesin festivalde izleyecegim bunu. O yüzden simdilik bir kenara koyuyorum. Babel'i izleyecegim ama a.s.a.p.

Ayrica Good Bye Lenin'i de daha izlemedim. Onu da en yakin zamanda izlemek lazim. Ya da bir kiz arkadas bulabilirim, nasil olsa Valentine's Day de geciyor. :) Böylece hediye derdinden de kurtulmus olurum.

Bir de bu dönem degil de, önümüzdeki dönem Fransizca 1 aciliyor ders olarak, ona katilacagim.

"Je ne parle pas francais, je parle turc."
ben, bugün, almanya.

Tuesday, February 6, 2007

my taste of music and movies

Selam,

Yazacak cok sey var ama simdilik kisa tutmaya calisacagim.

Son zamanlarda, müzik hayatimda önemli bir yer isgal etmeye basladi ve bir numarali rahatlama metodum oldu. Favori müzik türüm heavy metal ve varyasyonlari olmasina ragmen müzik zevkimi ve müzige bakis acimi genisletmeye calisiyorum.

Sirasi gelmisken, gecenlerde üye oldugum süpper bir olaydan bahsedeyim. Sanmiyorum ki, internet ve müzikle azicik dahi mesgul olup last.fm'in ismini daha önce duymamis olan biri olsun. Harika bir icat, tek kötü yani benim mp3 player'imda calismiyor. iPod'da bir sekilde calistiriliyormus sanirim, ama ben almayayim.

Milletin neler dinledigini görebiliyorsun, tabii sadece bilgisayarda calisiyor. Ama ben zaten sadece bilgisayarimdan ve yoldayken mp3 player'imdan müzik dinliyorum.

Burasi da benim last.fm sayfam.

Müzik disindaki vakit ayirdigim hobim film izlemek. La fabuleux destin d'Amélie'yi nasil yapmisim da bu zamana kadar izlememisim! Kesinlikle herkes izlemeli. Film ayrica icimdeki Fransizca askini canlandirdi ve simdi liseden kalma fransizca bilgilerini tazelemeye calisiyorum.

Film demisken, 26. Istanbul Uluslararasi Film Festivali de yaklasiyor. Cebren ve hileyle de olsa dönüs biletimi bir hafta uzattim, böylece festivalin basinda bir hafta kadar Türkiye'de kalabilecegim. E artik 3-5 film izlerim.

Simdilik bu kadarla kalsin.

Okuyun : Paul Weller ve Noel Gallagher'in Rolling Stone'a verdikleri röportaji
Dinleyin : Pain Of Salvation - Scarsick
Izleyin : Little Children imdb

gec gelen edit : "ulan madem türkce yaziyorsun, basligi niye ingilizce attin dallama?!" diyenler olabilir, olmayabilir de. ingilizce yazma niyetiyle baslamistim, girisi de yazmistim, sonra bi kelime aklima gelmedi, türkce'ye döndüm. baslik kalmis öyle.

Monday, February 5, 2007

first post

hi all,

i have tried blogging in the not so recent past a few times, but for some reason or another I haven't been able to keep one going for a long time.

Now I feel like I can start blogging again and the best way to do that is a fresh start with a fresh blog.

This blog will be about everything that has its place in my life. I will write about music and movies. I will try to improve my writing music and movie reviews. I will also write about techie stuff with which I have had experiences in the past. I will write about the country I live in which happens to be Germany right now. I will share everything with you.

I am also planning on getting myself a digital camera, so I may be posting my shamelessly taken amateur photos from time to time.

I will also write in turkish and german, and maybe some day french, too. (I am starting to study french, yet once again)

Don't be too hard on yourselves, life's not worth it.